26 Aralık 2010 Pazar

futbol da büyüklük (hayri cem) (alıntıdır)


align=      Kimin neden büyük olduğunu anlamayanlara gelsin;

      Hürriyet Gazetesinin A&G Araştırma Şirketi’ne yaptırdığı futbol araştırması sonuçları  13-14 Nisan tarihlerinde yayınlandı. Benzer bir araştırma da 2002 yılında Konsensus Araştırma ve Danışmanlık Şirketi tarafından 10 Mart-20 Nisan 2002 tarihleri arasında yapılmıştı. Her iki araştırma sonuçlarını üst üste koyduğunuzda ortaya çıkan ortak payda, Beşiktaş taraftarının Fenerbahçe ve Galatasaray taraftarından az olduğu. Beşiktaş’ın toplam taraftarı 2002 de araştırmaya göre 5 milyon, yeni yapılan araştırmaya göre ise 5,5 milyon olmasıdır.
‘Büyüklük’ denilince taraftarın büyüklüğünü mü, yoksa kulübün büyüklüğünü mü anlayacağız? Biz her iki özelliği de ayrı ayrı inceleyelim;
Taraftarın büyüklüğü kesinlikle kelle sayısında aranmamalıdır. Önemli olan nicelik değil, niteliktir. Taraftarın büyüklüğü sadece takımına ne kadar sahip çıktığı ile de ölçülemez. Büyük taraftar, özgürlüklerden yana, adaleti savunan, sosyal olaylara duyarlı, takımına her koşulda sahip çıkan, “Sevinmek için sevmeyen” taraftardır.


Bu tespit ışığında Beşiktaş taraftarını yatıralım masaya; Şampiyonlukları çalındığında, “Şerefli ikincilik”lerle öğünmek sizce bir züğürt tesellisi midir? Tribünlerde Che pankartı açan, Arafat’ın ölümünde, “Arafat ölmedi, Çarşı’da yaşıyor” diye slogan atan, Sivas katliamını her yıl tribünlerde lanetleyen, nükleer santrallara karşı tavır koyan, polisin tüm engellemelerine karşı, “Türkan Saylan onurumuzdur” diye pankart açan, ırkçılığa karşı açıkça tavır alan, başka bir taraftar kitlesi Türkiye’de var mıdır?

Beşiktaş taraftarının kişiliğini ve ruh halini, bir dergide yayınlanan aşağıdaki satırlar çok iyi özetlemektedir;

Çok olmadıgımız kesin. Çok olan tarafta degiliz. Çok olan tarafta olmayacağız. Gidip Almanya da Türk olacağiz, Hollanda da Surinam li, Fransa da Cezayirli, İran da Azeri. ABD de zifiri zenci olacağiz. Çoğalan zencide mutlaka Kızılderili. İsrail de Filistinli. Köpeğin karsisinda kedi olacagiz, kedinin karsisinda kuş. Kuşun karşısında börtü böcek. Hakemler hep karsı tarafı tutacak. Ve biz hep 7 kisiyle tamamlayacagiz maçı. Az kolumuz tarafında, solda olacagiz. Bu itirazin ilk şartı; Solda da az olacagiz...

Peki Beşiktaş taraftarı neden bu kadar ilerici ve ezilenden yana? Bu sorunun cevabını Beşiktaş’ın tarihinde ve köklerinde aramak lazım.

Beşiktaş Jimnastik Kulübü, 1903 yılında Bereket Jimnastik Kulübü adı ile kurulmuştur. Kulüp kuruluş yıllarında Abdülhamit’in gadrine uğramış ve kurucuları sürgünden tesadüf eseri kurtulmuşlardır. Kulübün kuruluşundan 6 yıl sonra,  31 Mart 1909’da gericiler II.Meşrutiyet’e karşı ayaklanmış ve ayaklanmayı başında Mustafa Kemal’in olduğu Harekat Ordusu bastırmıştır. Bu ayaklanmanın bastırılmasından sonra Harekat Ordusu Osmanlı aydınlarının simgesi haline gelmiştir. Bereket Jimnastik Kulübünün kurucularından Fuat Balkan ve Mazhar Kazancı da bu ordunun subaylarıdır.
 align=
İstanbul’daki gerici ayaklanma bastırıldıktan sonra bu ilerici subaylar, Bereket Jimnastik Kulübü’ndeki gençlerle tanıştılar ve onlara birlikte spor yapmaya başladılar. Bu işbirliği sonrasında, Devrimci subayların teklifiyle Bereket Jimnastik Kulübü’nün adı Beşiktaş Jimnastik Kulübü olarak değiştirildi. Bu ilerici subayların arasında Dolmabahçe güvenliğinden sorumlu, eskrimci Yüzbaşı Şeref de vardı. BJK’nın eskrim takımının kaptanıydı.

Şeref Bey Milli Mücadeleye katılmak için İstanbul’dan ayrılırken, yine kendi gibi bir subay olan Ahnet Fetgeri Bey ona küçük bir torba verdi. Bu torbayı verirken de Anadolu’ya gidene kadar içine bakmaması konusunda söz aldı. Şeref Bey Anadolu’ya geçti, Kurtuluş Savaşı’na katıldı. Gazi oldu. Torbada ise Beşiktaş’ın ‘Türk İdman Birliği’ adı altında mücadele ettiği ligde şampiyonluk ödülü olarak kazanılmış, kupa yerine verilen ‘Erthold’ marka top vardı.  Bir anlamda, Ahmet Fetgeri Bey, Beşiktaş’ın ilk kupa ödülünü de Anadolu’ya yollamıştı.

Bu olayın diğer kahramanı Ahmed Fetgeri iki dönem BJK başkanlığı yapmış ve 19 Mayıs’ın ‘Gençlik ve Spor Bayramı’ olarak kutlanılmasını ilk öneren isim olmuştur. Tüm bunlar elbette bir rastlantı değildir. İşte Beşiktaş taraftarı bu devrimci tarihine sahip çıktığından dolayı ilerici, aydın ve demokrattır.

Buraya kadar yazdıklarımız ile Beşiktaş taraftarının neden büyük olduğunu anlattık. Şimdi de bu taraftarı büyük yapan BJK’nın neden büyük olduğunu anlatalım; 2008 yılında yayınlanan Siyah-Beyaz Yazılar adlı kitabımda Fenerbahçe taraftarlarına şöyle seslenmiştim;

“ ‘Çok olmak’ ile ‘Büyük olmayı’ birbirine karıştırmayın. ‘ En çok şampiyonluk bizim’, ‘En çok taraftar bizim’, ‘En büyük stat bizim’ demekle büyük olunmuyor maalesef.  Büyük olmak başka şeyleri gerektirir. Kaybetmek, şampiyon olamamak pahasına değerlerinden vazgeçmemeyi gerektirir. Şerefli ikincilikleri şampiyon olmaya yeğ tutabilmeyi gerektirir. Sporu, ne pahasına olursa olsun kazanmak olarak görmeyip, gerektiğinde onurlu bir şekilde kaybetmeyi bilmeyi gerektirir.Tüm medyayı, tüm spor kurullarını arkana almaya çalışmadan, yardımsız tek başına mücadele edebilmek cesaretini gösterebilmeyi, futbolu sahada başlayıp sahada biten bir oyun olarak görebilmeyi gerektirir.

Bunları yapmazsan; Şampiyonluk sayınız, taraftar sayınız, stat büyüklüğünüz kadar değil, ‘Ben bu işler sahada bitiyor sanırdım, öyle değilmiş’ diyen başkanınız kadar büyük olursunuz. Biz küfür etmeyiz deyip, varlığı ile bir yerde sizi siz yapan rakiplerinize açtığınız o küfürlü pankartlar kadar büyük olursunuz. Parayı en büyük değer olarak görüp, zor durumdaki rakiplerine ‘Zavallılar’ diye hitap eden yöneticiniz kadar büyük olursunuz.”
/
Beşiktaş kulübü büyüklüğünü tarihinde gösterdiği onurlu duruşuyla hak etmektedir. Bugün, “Ebedi dost, ezeli rakip” dediğimiz takımlar, 1900’lü yılların başında, mücadele ettikleri Pazar Ligi’ne, gücünden çekindikleri için Beşiktaş’ı almamışlardır. Buna karşın, Beşiktaş
Kulübü tamamı Türk takımlarından oluşan alternatif lig kurmaktan imtina etmemiştir. Yabancı takımlarla, özellikle de işgal kuvvetlerinin takımları ile hiç maç yapmamış, işgal kuvvetlerinin kupaları ile övünmemiştir.

Türk spor tarihinde Beşiktaş kulübünü büyük yapan pek çok olay mevcuttur. Ancak bunlardan bir tanesi vardır ki hepsinin önüne geçer. Bu olay 16 Mayıs 1952’de gerçekleşmiştir. İstanbul’da oynanacak Türkiye-Yunanistan milli maçı için TFF Beşiktaş kulübüne aşağıdaki yazıyı yolluyor;

“Beşiktaş Jimnastik Kulübü Sayın Başkanlığı na,

16 Mayıs 1952 tarihinde İstanbul da oynanacak Türkiye-Yunanistan milli takımlar maçının temsil hakkı, Futbol Federsayonumuzca muhterem kulübünüze tevdi edilmiştir.

Bütün memleketin dikkatle üzerinde durduğu ve bilhassa Federasyonumuzca büyük ehemmiyeti haiz olan bu maç için şimdiden gerekli hazırlıkların yapılmasının teminini rica eder, muvaffakiyet dileğimizle saygılarımı tekrarlarım.

Türkiye Futbol Federasyonu”

align=
Bir babanın, oğlundan alıntı yapması dünyanın en büyük gururudur. Bu gururu sizlerle paylaşmak ve yukarıdaki mektup ile ilgili olarak oğlum Güven Cem’in facebook sayfasından bir alıntı yapmak istiyorum;

Bir önceki sezon şampiyon olan veya kupa kazanan takımların formalarında ertesi sezon ülkelerinin bayrakları yer alır. Eğer biraz futbol ile ilgiliyseniz bu küçük ama önemli detay gözünüze çarpmış olmalıdır. O takımın geçen sezonun en büyüğü olduğunu gösteren bir işaret, bir semboldür bu.

Dünyada eşine az rastlanan belki de tek örnek ise milli bayrağın bir kulübün logosunda yer alması suretiyle her sene formasında taşınmasıdır. Yukarıdaki mektuptan anlaşılacağı üzere Beşiktaş bu yüce onurun ardından formasında daimi olarak Türk Bayrağını taşıma hakkını elde etmiştir. Rakipleri günlük başarılar sonucu şerefli bayrağımızı formalarına takma hakkı kazanırken Beşiktaş ın böyle bir derdi yoktur; onun büyüklüğü isminden gelir.

Peki Beşiktaş i gerçekten en büyük yapan bu mudur ? Hayır! Bu her ne kadar bir kulüp için yüzlerce şampiyonluğa değişilmeyecek bir onur olsa da Beşiktaş in büyüklüğü daha derinden gelir. Kendisine milli takımı tamamen temsil hakkı verilmesine rağmen Besiktaş, ezeli rakipleri Galatasaray ve Fenerbahçe den de oyuncuları, onları da gururlandırmak icin, milli takima davet eder.

Tek başına bu onuru yaşayabilecekken rakiplerine bu nezaketi gosterebilen Beşiktaş ın büyüklüğü iste bu duruşundan gelir.

Beşiktaş’ın büyüklüğünü gösteren bir başka olay da Kerkük’teki Beşiktaş semti ve Beşiktaş futbol takımıdır. Kısaca bu olayın da hikayesini anlatalım;
align=Kerkük’lü Türkmenlerin Beşiktaş sevgisi 60’lı yıllarda başlamış. 1964 yılında Kerkük’ün Sarı Kahya bölgesinde, Süleyman Tayfun isimli bir Türkmen işadamı tarafından Beşiktaş Futbol Kulübü kurumuş. Beşiktaş Futbol Kulübünün bu başarıları üzerine Sarı Kahya bölgesinin bir bölümüne Beşiktaş Semti adı  verilmiş. Bu semtin adı halen Beşiktaş olarak anılmaktadır.
1966 yılında Irak Futbol Federasyonu Beşiktaş’ı Kerkük’e davet eder. Beşiktaş, çoğunluğu Türkmenlerden oluşan bir Kerkük Karması ile dostluk maçı yapar. Bu maç Kerkük’te günlerce konuşulur ve Beşiktaş tüm Kerkük’lü Türkmenlerin kalbinde ayrıcalıklı bir yer edinir. O tarihten itibaren Kerkük’lü Türkmenler arasında Beşiktaş taraftarlığı her geçen gün katlanarak artar. Bugün, Kerküklü Türkmenlerin yüzde doksanı Beşiktaş taraftarıdır.
Saddam rejiminin yıkılmasıyla birlikte, yurtdışında yaşayan eski milli futbolculardan Hüsamettin Türkmen  Kerkük’e geri döner ve Türkmen Spor Ocağı’nı kurar. Ancak Irak’ta yaşanan koşullar, spor arenasında varolabilmek için Türkmen gençlerini tek bir çatı altında toplamayı bir zorunluluk haline getirmiştir. Hüsamettin Türkmen, Beşiktaş semtinde faaliyet gösteren Beşiktaş Futbol Kulübünü de bünyesine alarak Türkmen Spor Ocağını daha da güçlendirir. Ancak, Beşiktaş Futbol Kulübünün lokali halen faaliyetlerine devam etmektedir.
Yaşadığımız yer kürede, başka bir ülkenin bir semtine ve bir spor kulübüne ismine veren bir başka spor kulübü var mıdır acaba?
Yazımızın başında belirttiğimiz araştırma sonuçlarına göre, diğer kulüplerin taraftarlarının ikinci takımı sıralamasında Beşiktaş 1. sırada yer alıyor. Diğer kulüp taraftarlarının %9’u yani 8.2 milyon kişi ikinci takım olarak Beşiktaş’ı tutuyor. Diğer kulüplerin taraftarlarının Beşiktaş’a sempati duymaları ve ikinci takımları kabul etmeleri, yukarıda anlattığımız Beşiktaş’ı büyük yapan nedenlerdendir!

Beşiktaş'la ilgili faydalı linkler

www.bjk.com.tr

www.forzabesiktas.com

www.haber1903.com

www.kartalbakisi.com

Beşiktaş'ın oyuncu oyuncu analizi

bobo (2011):
ameliyat, botoks, fazla maaş istiyor gibi bi'ssürü muamma var. türk olacaksa olur ve max 1,5 milyon avro civarı maaşla kalırsa da kalsın. benim de canımı sıkmaya başladı artık. türk olmayacaksa tutmam. iyi golcü; buna birşey demiyorum ama schuster veya benzeri şekilde popüleritesi yüksek hoca olmazsa takımın başında, yatışa geçme ihtimalini yüksek görüyorum.

ernst (2011):
adamım be. yaşı itibari ile 1 yıl uzatılabilir sözleşmesi. bunu yaparken de en az 500 bin avro civarında maaş kesintisi şart. maaşı 2-2.2 milyon avro civarında.

zapo (2011):
yabancı sınırlaması olmasa dahi hemen gönderilmeli. zaten öyle de olacak sanırım.

ekrem (2011):
2 yıl daha sözleşme uzatılabilir. türkiye'de her zaman oynatırsın. daimi ilk 18 oyuncusu olarak durmalı. hatta ben olsam bu yılın ikinci yarısı itibari ile biraz sol bek oynatırım. alışsın biraz oraya. deli ibo'nun sözleşmesi bu yıl bitiyor.

üzülmez (2011):
kararı direkt kendisine bırakırım. ama yine de 1 yıl daha kalsa çok iyi olur.

ersan (2011):
kendisini bu kadroda daimi görmeyi çok isterim. 3-5 milyon avro gibi bir para ödenmeden alabileceğimiz bir türk stoper. beşiktaş'ın en karlı transferi olacak bence.

erhan (2011):
teşekkür ederiz.

yusuf (2011):
teşekkür ederiz.

necip (2011):
benim bildiğim kadarıyla sözleşmesi uzatılmıştı ama resmi transfer dönemi başlamadığı için tarih güncellenmemiş olabilir. kalırsa oyunuyla, giderse de getireceği para itibari ile beşiktaş'ın geleceğine dair en önemli oyuncu bence. üç yılı geçmeden yurtdışına gider gibi. beşiktaşlılara en çok mutluluk veren adam.

tekke (2012):
ben olsam nobre yerine oynatacağım ilk adamdı. gidici görünüyor.

aurelio (2012):
son 3-5 hafta gözüme girer gibi oldu ama seneye müzmin yedek olacağı kesin gibi.

nobre (2012):
elimde olsa göndereceğim ilk isim. zamanında anlaşılan o 2 milyon avro civarı maaşı çok fena can yakıyor.

guti (2012):
önümüzdeki yıl pahalı bir yedek olacak gibi. kritik maçlarda mutlaka iş yapması lazım.

fink (2012):
nedense ben bu adama üzülüyorum. türk olsa, her takım, en azından yedek kulübesinde tutar bu adamı. bence sıçtığı maç yok. süper katkı da sağlamıyor. ama sonuçta yabancı işte. bu devre arasında gönderilecek.

tabata (2012):
bu devre arasında gönderileceğine sevindiğim kadar simao'nun gelişine sevinmedim açıkçası. resmen hasta etti beni.

sivok (2012):
hem sakatlığı hem de yeni sistemden dolayı bende soru işaretleri var. gömülü defansta herkes güzel görünüyor. ferrari örneğinde olduğu gibi olmasın diye dua ediyorum. yoksa stoper konusunda sıçık bir hale gelir takım.

ali (2013):
mevki itibari ile onur'a göre daha fazla şans buldu ve bence bunu iyi değerlendirdi. hem hızına hem de hızlanmasına özellikle dikkat ettim ve beğendim. ama teknik açıdan bir eşik yukarı atlaması gerek. en kritik dönemleri bu aralar. bu eşiği kırarsa beşiktaş bir tane daha adam kazanır. aksi takdirde yeni bir serdar özkan vakası olur. dediğim gibi, çok kritik dönemde.

holosko (2013):
bu sistemin oyuncusu değil. ne santrfor ne de kanat oyuncusu. önümüzdeki yıl beşiktaş için kritik. eğer beşiktaş seneye iddialı olursa schuster kalmış olacak. o zaman da gönderilecekler arasında olacak. fakat schuster başarılı olmazsa ve yeni gelen teknik direktör de aynı sisteme devam etmezse takımda kalabilir. bana sorarsanız, zaten türk futbolundaki esas sorun bu. schuster gönderilse bile aynı yolda devam edebilecek teknik direktör bulunmalı. bu yüzden holosko, beşiktaş'ın gelecek yıllarda oynayacağı futbolun turnusol kağıdıdır. kalmışsa iyi değildir bana göre. gitmişse de iyi olmayabilir; bu ayrı konu. benim anlatmak istediğim anlaşılmıştır heralde.

hakan (2013):
ne olursa olsun her yerde yedek kalacağını artık anlamıştır. beşiktaş için "kalede problemimiz yok" denmesini sağlayan destek unsurdur. yedek statüsünde bulundurulabilecek en iyi kalecilerden biridir. as kaleci olursa tartışırım. cenk'in arkasında kaldığı sürece güven verir.

toraman (2013):
oyunu ve rakip oyuncuyu okumakta çok problem yaşıyor. buna genelde pozisyon hatası deniliyor. başka bir eleştirim olamaz kendisine. yabancı sınırlamasından dolayı lig maçlarının ilk 11 oyuncusu olmakla birlikte, avrupa maçları için kendisinden daha iyi bir stopere ihtiyacımız var. sivok için bahsettiğim soru işaretleri gerçekleşirse, nisbi olarak en iyi stoperimiz olur ve beşiktaş'ın defans hattının turnusol kağıdı olur. toraman'ın sakatlık haricinde yedek oturduğu maçlar izleyebildiğimiz ölçüde defans hattı iyi diyebiliriz.

ismail (2013):
simao'nun gelmesi ve ali'nin de açık oynayabileceğini göstermesi sebebi ile artık ciddi şekilde kendisine çeki düzen vermesi lazım. defansif anlamda bana hiç güven vermiyor. sanırım ekstra çalışması gerektiği bu zamanlarda pek dersine çalışmıyor. çok acil bir şekilde vücut çalışması gerekiyor. birebir karşılaştırma için demiyorum ama bale'in eski-yeni fotoğraflarını görünce bu düşüncem daha bir pekişmiş oldu. hem defansif olarak ekstra çalışmalı, hem de vücut çalışmalı. ali gibi bence ismail de kritik dönemde. yoksa türk olmasından başka bir özelliği kalmaz.

ferrari (2013):
ne diyeyim? beşiktaş'ın tabata'dan sonraki en büyük yanlışlarından biri.

nihat (2013):
birçok kişi kendisine sinirleniyor ve kızıyor olabilir. ben sadece üzülüyorum. başka duygu oluşamıyor bünyemde. iyi oynayabilmesi için her zaman dua ediyorum.

q7 (2013):
bence faydalı bir transfer oldu. bugün bir gazetede, menajerinin yönetime "20 milyon avro veren olursa satar mısınız?" gibi bir sorusu olmuş. bence doğru değildir ama hadi doğru diyelim ve bu varsayımdan yola çıkalım. direkt satarım. o kadar söyleyeyim. beğenmiyor değilim. türkiye'de bir rekor daha kırar beşiktaş. o paranın yarısıyla süper bir sol bek alıp atarım ismail'i önüne. satılması konusunu bırakırsak eğer, kendi kaptırdığı topu sonuna kadar kovalıyor olması bile bana yeterli geliyor. ben onu bile yapacağını düşünmüyordum.

bu paragrafı özellikle açıyorum q7 için. sebebi ise şu: birkaç tane hafif gerginlik olsa da, bu adama o kadar faul yapılmasına rağmen sinirlenmiyor. sinirlense bile rakibi ile polemiğe girmiyor. hatta benim şahit olduğum bir çok pozisyonda arkasını dönüp gidiyor. isyan etse bile onu da yalnızca hakeme dönük yapıyor. mutlaka bu dediklerimin aksi yönünde belki 1-2 tane istisna olmuştur ama futbol oynayan bilir; o kadar çok faul yapılan bir adam döner çakar bir tane. alır kırmızısını gider soyunma odasına. bir messi değil "bu anlamda" ama bence türkiye'de bu konudaki en iyi futbolcu. bunu daha iyi anlamak için guti'yle karşılaştırmak lazım. adamın bu yönünü gerçekten çok beğeniyorum.

rıdvan (2013):
u21'in de sağ beki diye biliyorum. öyle ya da böyle kazanılması gerek. tam anlamıyla izleyemediğim için yorum yapamayacağım.

hilbert (2013):
satılsın. çünkü sağ bek değil. sağ açık olarak ise bu sistemde hiç verim vermez. sağ bekte bu adamı oynatacağıma rıdvan'ı denerim. o da olmuyorsa yerine (satılmak suretiyle) sağ bek alırım.

onur (2014):
guti, ernst ve aurelio'nun yaşları itibari ile kendisine yer açılacak gibi. schuster de onu kazanmaya çalışıyor sanırım. ali ve ismail gibi çok kritik dönemde.

cenk (2015):
böyle bir adamı bize kazandırdığı için yatıp kalkıp rüştü'ye dua etmemiz gerekiyor. refleks konusunda gördüğüm en iyi kalecilerden biri. biraz valdes gibi libero çıkışlarını öğrenmesi gerekiyor. schuster'in oynatmaya çalıştığı sistemdeki nüanslardan biri de bu. bunu da bu yaşlarda öğrenirse geri kalanlar yavaş yavaş oturur.

simao, almeida ve fernandes:
sözleşme sürelerini net olarak bilmediğim için yazmadım. bu üçünden ikisi tutsa yeter bana.

simao içlerinde en garanti gibi. sırf simao bile çok değiştirir bence beşiktaş'ın verimliliğini. sağ kanattan hiç bir organizasyon tam olmuyordu. ikinci kanadın çalışıyor olması rakip savunmanın gerçekten açılmasını sağlayacaktır. verimlilik açısından beklenilenden fazlası gelebilir. öngörüm bu yönde. beşiktaş ligin ikinci yarısında ilk yarısındaki performansına oranla sürpriz şeklinde görülebilecek bir sıçrama yapabilir. bunu çok yüksek oranda mümkün görüyorum.

özellikle schuster başta olmak üzere guti ve q7 de takıma ve lige ısınmış durumdalar. hilbert de bu kafileye eklenebilir. tek şanssızlık santrfor bölgesi gibi. bobo olmazsa almeida'dan hemen verim almayı beklemek hayalcilik olur. bu yüzden özellikle biz beşiktaşlıların, almeida ve simao hakkında negatif yönde eleştiri yapmak için biraz beklememiz gerekir.

bitirmeden önce son konu: m. city nasıl moralimi bozdu belli değil. ama bir şekilde elersek, başka birşey istemem. ondan sonraki tur bence önemli değil. çünkü m. city'yi eleyip son sekize kalan bir takımda süper bir özgüven oluşacak. yani mental açıdan takıma katkısı büyük olacak. kiev'e elenme ihtimalini düşünmek bile istemiyorum.




sadece guti yorumuna katılmamakla beraber genel olarak doğru tespitler içeriyor.

Allen İverson ( The Answ3r)


Allen Ezail Iverson (d. 7 Haziran 1975) Boyu 1.83 cm, kilosu ise 81,6 kg'dir. Kendisine özel üretilen Reebok marka ayakkabıyı giymektedir. Lakabı "The Answer"dır. 2010-2011 Sezonu'nun başında Beşiktaş Cola Turka'ya transfer olmuştur. Beşiktaş Cola Turka'da 4 numaralı formayı giymektedir. Iverson, en iyi döneminde NBA'in en hızlı oyuncularından biriydi. Streetball'u NBA'e getiren adam olarak da bilinir. Birçok rekoru vardır. Dört kez NBA sayı kralı olmuştur. Kariyer sayı ortalaması 27,7 sayıdır (Wilt Chamberlain ve Michael Jordan'dan sonra üçüncü sıradadır).

Annesi, kendisine henüz 15 yaşında gebe kalmış ve NBA'de oynarken (1997) Sixers'ın yıldızı Iverson'un babası sevgilisini bıçakladı haberleri patlak verene kadar babasından haber alamamıştır.Hayat standardı NBA'ya girene kadar açlık sınırında kalmış,her şeyiyle ilginç bir NBA yıldızıdır.

Yaşamı 

Futbol onun ilk gözağrısıydı. Basketbola ise annesinin zoruyla basladı. Lisede okulun hem Amerikan Futbolu takımında hem de Basketbol takımında yer aldı. İki takımda da eyalet şampiyonluğu yaşadı ve Virginia'daki liseler arasında en değerli sporcu ödülünü aldı.
Arkadaşlarıyla birlikte şampiyonluğu kutlarken ırkçı bir grupla çıkan kavga sonucu çete kurmak suçlamasıyla tutuklandı. Kavganın çıktığı bowling salonundaki kameralarda görüntüsü çıkmamasına rağmen, hakimin davalılardan birinin yakını olmasından dolayı 5 yıl hapse mahkum edildi. Kamuoyundaki yoğun baskılar sonucu cezası ağır ceza kapsamından çıkarıldı ve 4,5 ay sonra özgürlüğüne kavuştu. Dönemin eyalet valisinin (Doug Wilder), eyalet tarihinin ilk siyahi vali olmasının bu kararda etkili oldugu söylenir. Keza Iverson valinin özel af talebiyle hapisten çıkmıştır. Bu kavga ve sonrasındaki hapis dönemi Allen Iverson'a birçok üniversitenin yolunu kapatmıştır.

Üniversite yılları 

Ona üniversite yolunu açan isim ise Georgetown Üniversitesi antrenörü John Thompson'dur. Geçmişinden dolayı başlarda şüpheyle yaklaştığı Iverson'a üniversitedeki yılları boyunca koçluğun yanı sıra babalık da yapmıştır. Georgetown Üniversitesi'nin resmi gazetesi The hoya dahil olmak üzere Iverson'un üzerine her gidildiğinde koç Thompson yıldız oyuncusuna sahip çıkmıştır. Özellikle Amerikan dindar ve ırkçı kesiminin Iverson'a (hapis dönemindeki curcuna ve hapisten çıkış şeklinden dolayı) duydugu öfke çoğu kez Georgetown takımının deplasmanda oynadığı maçlarda pankartlarla ve kavgalarla ortaya çıkmıştır. Bu olayların hepsinde koç Thompson oyuncusuna sahip çıkmıştır. Bu dönemde Iverson uslu durmak adına etrafında olup bitenlere sahada attığı sayılarla cevap verdiği için The Answer lakabını almıştır. Ancak ailesinin maddi imkânsızlıkları ve kardeşinin hastalığı sebebiyle okuduğu güzel sanatlar bölümünü bırakarak 1996'da NBA'a katılma kararı almıştır.
Tiura adında bir kızı ve Allen adında bir oğlu vardır. Sports Illustrated dergisini okumaktan hoşlanır. Samuel L. Jackson ve Al Pacino en sevdiği aktörlerdir. En sevdiği aktris ise Halle Berry dir.Favori şarkısı Notorious B.I.G den Unbelievable'dir.
Bir tane rap tarzında albümü de vardır. Adı "Allen Iverson aka Jewels : 40 Bars"dır ancak tartışmalara yol açan şarkı sözlerinden dolayı albüm piyasaya çıkamamıştır. Kariyerine 26 Kasım 2009 tarihinde son verdiğini açıklamıştır. 2 Aralık 2009 Çarşamba günü tekrar 1 yıllığına eski takımı Philadelphia Sixers'la anlaşarak NBA'e geri dönmüştür. Allen Iverson,Beşiktaş Cola Turka ile bir yılı opsiyonlu, iki yıllık sözleşmeye imza attı.

simao sabrosa




Simão Pedro Fonseca Sabrosa, (d. 31 Ekim 1979ConstantimPortekizPortekiz Milli Futbol Takımı'nda da oynayan futbolcu. Orta saha, sol ve sağ kanatlar ile forvet pozisyonunda oynayabilmektedir. Cristiano Ronaldo, Portekiz Milli Takımı'na girmeden önce Simão sayesinde teknik becerilerini yükseltmiştir, Simão ona hocalık yapmıştır. Yüksek top tekniği, hızı ve gol vuruşlarındaki kabiliyeti ile tanınmaktadır.
Simão, 1997-1999 yılları arasında altyapısından yetiştiği Sporting Lizbon'da forma giydi. 1999 yılında FC Barcelona'ya transfer oldu. 2001 yılına kadar Barcelona'da oynadı. 2001-2007 yılları arasıda SL Benfica takımında oynadı. 2007 yılında 20.000.000'ya Atletico Madrid'e transfer oldu.Aralık 2010'da ise Atletico Madrid'in resmî sitesinden kulüp başkanından yapılan açıklamada Simao'nun Beşiktaş J.K'a transferi duyuruldu.Serdal Adalı'nın açıkladığı bonservis bedeli ise 900.000€'dur.Beşiktaş'la yıllığı 2.500.000€'dan 2.5 yıllık sözleşme imzalamıştır.


Sporting Lizbon
 
Kariyeri
 

Portekiz'in Vila Real şehrinin Constantim kasabasında dünyaya geldi. 12 yaşında Diogo Cão kulübünde bir sene top oynadıktan sonra, 1992'de Luis FigoCristiano RonaldoRicardo Quaresma gibi yıldızları yetiştiren Sporting Lizbon takımının altyapısına geçti. 1997'de profesyonel sözleşme imzaladı. 17 yaşında ilk resmi maçına çıktı. Gil Vicente FC karşısında oynanan maçta oyuna girdikten bir dakika sonra golünü attı ve maçı 3-0 kazandılar. Simao, bu takımda oynadığı 3 sezonda kupa kazanamadı, ancak UEFA Kupası'nda ilk kez forma giydi. 1998-99 sezonunda 30 maçta 10 gol atarak büyük takımların dikkatini çekti.

Barcelona FC [değiştir]

1999 yazında 15 milyon euro karşılığında FC Barcelona'ya transfer oldu. Burada kendisi gibi Portekizli Figo ile orta sahada bir ikili oluşturdu. İlk sezonunda 21 maçta forma giyen Simao, 1 gol atabildi. Barcelona ise Deportivo'nun ardından lig ikincisi oldu. İkinci sezonda ise başarı yakalanamadı. Burada ilk kez UEFA Şampiyonlar Ligi'nde oynama şansını da elde etti.

Benfica 

Barcelondada çok iyi geçmeyen 2 sezon sonrası 12 milyon euro karşılığında ülkesine, bu sefer SL Benfica forması giymeye başladı. 2002-03 sezonunda 33 maçta 18 gol atmayı başardı ve lig ikincisi oldular. Sonraki sezon da lig ikincisi olan takımda Simao, 31 maçta 12 gol attı.

2004-05 sezonunda Benfica, 11 yıllık aradan sonra Portekiz Ligi şampiyonu oldu. Simao, 34 maçta da 90 dakika forma giyerek şampiyonluğun en önemli ismi oldu. Ayrıca attığı 15 golle, takımının en golcü ismi olup, lig gol krallığında da 2. oldu. Kupada da finale çıksalar da 2-1 kaybettiler. Simao, finalde golü penaltıdan kaydetti. UEFA Kupası'nda da bütün maçlarda oynayan Simao, 4 gol kaydetti.
2005-06 sezonuna Simao, Portekiz Süper Kupa şampiyonluğuyla başladı. Ancak bu sefer şampiyonluk korunamadı ve lig üçüncüsü oldular. Şampiyonlar Ligi'nde ise çok başarılı bir sezon geçirdiler. 10 maçın 8'inde forma giydi. Gruptan ikinci olarak çıkan Benfica, grubun favorisi Manchester United'ı yenerek gruptan çıkma başarısını gösterirken, Manchester United ise grup sonuncusu oldu. Sonraki turda önceki sezonun şampiyonu Liverpool'u elediler. Portekiz'de rakiplerini 1-0 yenerken, deplasmanda Simao'nun da bir gol kaydettiği maçı 2-0 kazandılar. Çeyrek finalde ise o sezon kupayı kazanacak Simao'nun eski takımı Barcelona ile oynanan maçlarda 0-0 ve 0-2'lik skorlar alarak elendiler.
Bu başarılı Avrupa macerasının ardından Simao'nun adı Liverpool'a anılsa da, Benfica'nın futbolcu için çok yüksek bonservis bedeli istemesi nedeniyle transfer gerçekleşemedi. 2006-07 sezonunda birinci Porto'nun iki puan ardından üçüncü oldular. Simao, 11 golle yine takımın en golcü ismiydi. Bu performansıyla Portekiz'in en iyi futbolcusu olarak seçildi. Ayrıca Ekim ve Şubat aylarının en iyi futbolcusu seçildi.

Atletico Madrid 

20 Temmuz 2007'de, 20 milyon Euro'ya İspanyol ekip Atletico Madrid'e transfer oldu. İlk iki sezonunda takımının değişmez ilk 11 oyuncusu oldu. İki sezonda da 7 gol attı ve takımın iki sezonda da lig dördüncüsü olmasını sağladı. 2007-08 sezonunda alınan dördüncülük ile Atletico Madrid, 1996-97 sezonundan sonra ilk kez Avrupa sahnesine döndü. 12 Nisan 2009'da, lig tarihinin 4000. golünü Deportivo'ya sol ayağıyla attığı şut ile kaydetti ve takım tarihine geçti.
2009 yılında takımda ikinci kaptanlığa getirildi. Sezon öncesi yapılan hazırlık maçlarından birinde Simao, Benfica karşısında Madrid forması giydi. Ancak ligde başarısız bir sezon geçirdiler. Simao, Şampiyonlar Ligi'nde APOEL FC ile oynanan maçta beraberlik golünü atarak, takımın UEFA Avrupa Ligi'nde devam etmesini sağladı. UEFA Avrupa Ligi'nde Galatasaray'a karşı da bir gol kaydetti. Atletico Madrid, kupada finale çıktı. Fulham karşısında oynanan finalde Simão da ilk 11'de maça çıkıp, 68 dakika forma giydi. Atletico Madrid, ilk kez düzenlenen bu kupayı kazandı. Ayrıca Lig Kupası'nda da finale çıktılar, ancak Sevilla'ya finalde yenildiler. Simão, kupada 3 gol kaydetti. Recreativo'ya attığı biri son dakikada olmak üzere, iki golle takımın çeyrek finale çıkmasına yardım etti. Simao, yarı finalde de bir gol attı. Bu performansı sonucu CNID Ödülleri'nde yurtdışında forma giyen en iyi Portekizli futbolcu ödülünü aldı. Simão'dan önce bu ödülü üç senedir Cristiano Ronaldokazanıyordu.Simão Sabrosa Atletico Madrid'de Kaptandır.
Atletico Madrid'in 22 Aralık 2010 tarihinde resmi sitesinde yaptığı yazılı açıklamayla Simao'nun BEŞİKTAŞ'a 900.000€ bedelle transfer olduğu duyuruldu.Beşiktaş'la yıllığı 2.500.000€'dan 2.5 yıllık sözleşme imzalamıştır.

Beşiktaş 

Beşiktaş'a yeni transfer olmuştur. Simao'nun Beşiktaş J.K'a transferi duyuruldu.Serdal Adalı'nın açıkladığı bonservis bedeli ise 900.000€'dur.Beşiktaş'la yıllığı 2.500.000€'dan 2.5 yıllık sözleşme imzalamıştır.

Milli takım kariyeri 

Simao, Portekiz'in çeşitli yaş gruplarında milli takımda forma giydi. 1996'da U-16 takımı ile UEFA U-16 Futbol Şampiyonası'na katıldı ve şampiyonluk yaşadı. Bir yıl sonra U-18 takımında forma giymeye başladı. 1999'da ise U-21 takımının en önemli oyuncularından oldu.
18 Kasım 1998'de İsrail'le oynanan maçla birlikte 19 yaşındayken ilk kez milli takım formasını giydi. 2002 FIFA Dünya Kupası'na sakatlığı nedeniyle katılamadı. Katıldığı ilk büyük turnuva 2004 Avrupa Futbol Şampiyonası oldu. Simao, turnuvadaki altı maçın üçünde forma giydi. İki grup maçında ilk 11 olarak başladı. Özellikle İngiltere ile oynanan çeyrek final maçında dikkat çekti. İkinci yarı oyuna giren Simao, 83. dakikada maçı uzatmalara götüren golün asistini yaptı. Portekiz, İngiltere'yi penaltılarla elerken Simao penaltısını gole çevirdi. Finalde forma giymeyen Simao'lu Portekiz, kendi evinde düzenlenen turnuvayı ikinci olarak bitirdi.
Simao, 2006 FIFA Dünya Kupası kadrosuna girerek, kariyerinin ilk Dünya Kupası'na katıldı. Portekiz'in dördüncü olduğu turnuvada Simao, bütün turnuva maçlarında forma giydi. Grup maçlarında Meksika'yı 2-1 yendikleri maçta 24. dakikada takımının golünü kaydetti. 1 Temmuz 2006'daki çeyrek finalde, 2 sene önceki gibi İngiltere ile eşleşen Portekiz, rakiplerini yine penaltılarla elerken Simao takımının ilk penaltısını gole çevirdi. Portekiz rakiplerini eledi ancak yarı finalde Fransa'ya elendiler.
2008 Avrupa Futbol Şampiyonası'nda da kadroda yer alan Simao, Türkiye ve Çek Cumhuriyeti'ne karşı oynanan grup maçlarında ilk 11'de yer aldı. Çeyrek final karşısında Almanya'ya karşı 90 dakika forma giyse de takımının elenmesini engelleyemedi.
2010 FIFA Dünya Kupası elemelerinde Simao, 4 gol kaydederek takımının en golcüsü oldu ve Portekiz, Dünya Kupası'na katılmaya hak kazandı. Simao, kupa kadrosunda yer aldı. Grup maçlarının ikisinde yedekten oyuna dahil olan Simao, Kuzey Kore maçında ilk 11'de sahaya çıkıp bir de gol attı. Sonraki turda turnuva şampiyonu İspanya'ya elendiler. Simao bu maçta da ilk 11'de yer aldı.
27 Ağustos'ta kişisel nedenlerden dolayı Portekiz Milli Futbol Takımı'nı bıraktığını açıkladı.

jose maria gutierrez hernandez




Jose Maria Gutiérrez Hernández (d. 31 Ekim 1976Torrejón de Ardoz), orta saha mevkiinde görev yapan İspanyol futbolcu. Beşiktaş forması giymektedir.


Real Madrid CF 
Kulüp kariyeri
 

Madrid doğumlu olan Guti futbola 1984 yılında Real Madrid alt yapısında başladı. Futbola başladığı yıllarda forvet'de görev yapan Guti daha sonra orta saha görev yapmaya başladı.
1994'te İspanya'nın üçüncü lig seviyesi olan Segunda División B'da Real Madrid C takımında forma giymeye başladı. Takım ligde başarısız olsa da Guti, 12 maçta 3 gol attı. 1995'te ise ikinci ligdeki Real Madrid Castilla'ya geçti. Burada ise 26 maçta 11 gol kaydetti.
1995'te ayrıca Real Madrid'in A takımı ile de çalışmaya başladı. 2 Aralık 1995'te Sevilla FC karşısında ilk maçına çıktı. Real Madrid, maçı 4-1 kazandı. Guti'yi A takıma çıkaran teknik direktör Jorge Valdano, önceden Real Madrid'in alt yapı hocalığını da yapmıştı. Guti sezon içinde 9 maçta forma giyip, 1 gol kaydetti.
1996-97 sezonunda takımın başına Fabio Capello geldi. Capello zamanında da Guti, forma şansı bulmaya devam etti. Raul Gonzalez ve Álvaro Benito ile birlikte takımın en genç oyuncusu olmasına rağmen 14 lig maçında forma şansı bulabildi. Sezon sonunda lig birincisi oldular ve Guti kariyerinin ilk La Liga şampiyonluğunu yaşamış oldu. Sonraki sezon olan 1997-98'e İspanya Süper Kupası'nı kazanarak girdiler. Ligde 4. oldular. İlk kez Avrupa sahnesine çıkan Guti, bir de UEFA Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu gördü. 1998-99 sezonunda tek gördüğü kupa Kıtalararası Kupa oldu. UEFA Süper Kupa kadrosunda yer alsa da teknik direktör Guus Hiddink tarafından tercih edilmedi. Real Madrid, Chelsea FC'ye 1-0 yenilerek kupayı kaybetti.
1999-2000 sezonunda takımdan ayrılan Clarence Seedorf'un yerini doldurma görevini aldı. Ancak ilk maçlarında kırmızı kart görerek sezona kötü başladı. Buna rağmen ligde 28 maçta 6 gol kaydetti. Şampiyonlar Ligi'nde de 10 maçta 1 gol attı ve kariyerinin ikinci Şampiyonlar Ligi şampiyonluğunu gördü.2000 UEFA Süper Kupası maçına ilk 11'de çıktı. Ancak iyi bir maç çıkaramadı ve 53. dakikada oyundan çıktı. Galatasaray SK'a uzatmalarda yenilen Real Madrid, kupayı alamadı. 2000-01 sezonu başında Fernando Morientes'in sakatlanmasıyla teknik direktör Vicente del Bosque, Guti'yi onun yerinde forvet olarak oynatmaya başladı. Guti böylece en gollü sezonunu geçirdi ve 32 maçta 14 gol kaydetti. Guti, kariyerinin ikinci La Liga şampiyonluğunu da bu sene yaşadı. Sezon içinde yine bir Kıtalararası Kupa finaline çıksa da 90 dakika oynadığı maçta Boca Juniors'a 2-1 yenilip kupayı kaybettiler.
2001-02 sezonunda Guti'li Real Madrid sezona İspanya Süper Kupası'yla başladı. Sezon içinde bir kez daha Şampiyonlar Ligi'ni kazandı. Avrupa arenasında 9 maçta 3 gol atan Guti, finalde ilk 18'lik kadronun içinde olsa da forma giymedi.
2002-03 sezonu Guti'nin kariyeri boyunca en çok maça çıktığı sezon oldu. Sezon ilk maçlarından olan 2002 UEFA Süper Kupası maçında ilk 11'de başlayıp 71 dakika forma giyen Guti, takımının 3. golünü attı. Real Madrid, Feyenoord'u 3-1 yenerek tarihinin ilk Süper Kupası'nı kazandı. Bu kupa, Guti'nin de kariyerindeki tek UEFA Süper Kupası oldu. Ligde ise Real Sociedad ile yaşanan çekişmeli sezonun ardından birincilik geldi. Şampiyonlar Ligi'nde ilk maçta Roma deplasmanında 2 gol atıp, Madrid'in maçı 3-0 kazanmasını sağladı. İkinci maçta da Genk'e bir gol attı. Üçüncü maçta da AEK deplasmanında maçı 3-3'e getiren beraberlik golünü attı. Real Madrid gruptan birinci olarak çıktı, ancak yarı finale kadar ilerleyebildiler. Kıtalararası Kupa'da da forma giyen Guti, final maçında 82. dakikada Ronaldo'nun yerine girdi ve 2 dakika sonra gol atarak durumu maçın skoru olan 2-0'a getirdi. Paraguay takımı Club Olimpia'ya karşı alınan bu galibiyetle Guti, kariyerinin ikinci Kıtalararası Kupa şampiyonluğunu kazandı.
2003-04 sezonunda İspanya Süper Kupası dışında başarılı olamadı. 2004-05 sezonu da pek başarılı geçmedi. Guti, kariyerinde ilk kez bir sezonu golsüz geçirdi. 2005'te Guti'nin ilk 11'de çıktığı maçta Atletico Madrid'i penaltılarla yenen Madrid, ilk kez düzenlenen Jésus Gil Kupası'nı kazandı. Sezon içinde Şampiyonlar Ligi gruplarında 2 gol kaydetme başarısını gösterdi. 2006-07 sezonunda bir La Liga şampiyonluğu daha gördü.
2007-08 sezonunda Guti, en çok ilk 11'de maça çıkan oyunculardan biri oldu. Sezon sonunda kariyerindeki 5. ve son La Liga şampiyonluğunu kazandı. 2. hafta oturdukları liderlik koltuğunu sezon sonuna dek bırakmadılar. Sonraki sezon ise Guti formasını Júlio Baptista'ya kaptırdı ve sadece 18 lig maçında forma şansı bulabildi. Sezonun başında ise bir kez daha İspanya Süper Kupası'nı kazandı. Teknik direktör Bernd Schuster, Guti'ye iki maçta da şans verdi. Bu kupa Guti'nin kariyerindeki ikinci ve son Süper Kupa oldu.
2009-10 sezonu Guti'nin Real Madrid'deki son sezonu oldu. Kaptan Raul'un ardından, Iker Casillas ve Sergio Ramos ile birlikte ikinci kaptanlığı paylaştı. Takımın en yaşlı ikinci ismi olmasına rağmen 26 lig maçında forma giydi ve 2 gol kaydetti. İspanya Kupaları ve Avrupa maçları ile 30 maç oynayan Guti, bunların 13'ünde ilk 11'de başladı. Buna rağmen takımın asist kralı oldu. Copa del Rey'de 3. lig takımı AD Alcorcón'a elenmeleri en büyük hayal kırıklığı oldu. İlk yarısı Real Madrid'in 3-0 mağlubiyetiyle biten maçın devre arasında teknik direktör Manuel Pellegrini, Guti'yi oyundan alınca ikili arasında tartışma yaşandı. İkinci yarı Madrid bir gol daha yedi ve 4-0 yenildi. Sonraki lig maçında ise Guti formda olduğunu belirtse de teknik direktör Pellegrini, Guti'nin sakatlıktan yeni çıktığını belirterek kadroya almadı. Guti, daha sonra yedekten oyuna dahil olmaya başladı. La Liga'nın 25. haftasında oynanan Sevilla FC karşısında takımı 2-0 yenikken oyuna girdi ve başarılı oyunuyla takımının maçı 3-2 almasına yardım etti. Madrid bu sonuçla liderliği yükseldi ve 6 hafta liderliği korusa da FC Barcelona'ya yenilip, ikinciliğe düştü ve ligi ikinci olarak bitirdi.
25 Temmuz 2010'da yaptığı basın toplantısıyla Real Madrid'den ayrılacağını açıkladı. Kendisinden bir gün sonra da takım arkadaşı Raul da Real Madrid'den ayrılacağını açıkladı. 2009-10 sezonu itibariyle Guti, tüm maçlar (lig, kupalar, UEFA ve FIFA maçları) dahil olmak üzere 541 resmi maçta forma giyerek Real Madrid tarihinin en çok forma giyen 9. ismi olmuştur. Ayrıca 14 Eylül 2008'de Numancia'ya attığı gol, Real Madrid tarihinin 5000. golü olmuştur.
Guti'nin kuzeni Xavi Hernández de futbola Real Madrid'de başlamış ve Real Madrid Castilla forması giymektedir.

Beşiktaş JK 

26 Temmuz 2010 tarihinde Beşiktaş'a transfer oldu.İlk resmi maçı olan Bucaspor karşılaşmasında Bobô ’nun attığı golde çok şık bir asist yapan Guti, Kara Kartal’ın ligdeki ilk galibiyetinin mimarı oldu.Avrupa kupalarındaki ilk golünü 26 Ağustos 2010 tarihinde Helsinki karşısında kaydetti.Süper Lig'deki ilk golünü 29 Ağustos 2010 tarihinde Karabükspor'a atmıştır.Beşiktaş JK formasıyla çıktığı ilk derbi maçı olan ve Şükrü Saraçoğlu Stadı'nda 1-1 beraberlikle sonuçlanan Fenerbahçe - Beşiktaş maçında 86.dakikada kazanılan penaltıyı gole çevirmeyi başarmıştır.28 Kasım 2010 tarihinde 2010 yılının son derbisi olan ve Ali Sami Yen Stadı'nda oynanan Galatasaray - Beşiktaş JK maçında kazanılan penaltı vuruşunu gole çevirmiştir.2. golde de Mert Nobre'ye yaptığı asist ile Beşiktaş'ın bu derbiyi kazanmasında önemli rol oynamıştır.Ayrıca maçın adamı olmuştur.Ligin 14. haftasına kadar Beşiktaş'ın kazandığı 6 penaltının, 5'ini gole çevirmeyi başarmıştır.Sadece Kasımpaşa maçında 90+1. dakikada kazanılan penaltıyı kaçırmıştır.